26 Aralık 2024 Perşembe

Hayal Gücünün Sınırlarında: Miro ve 20.Yüzyıl Sanatı

 


Arkas Sanat Merkezinde 6 Eylül 2024 – 9 Şubat 2025 tarihleri arasında, 20. yüzyıl sanatının en ikonik figürlerinden biri olan Joan Miró’nun eserlerini sergileneceğini öğrendiğim zaman çok sevinmiştim. Çünkü Joan Miro' nun eserlerini ilk gördüğümde onun sürrealist akımın etkisi altında kalarak ortaya koyduğu renk ve rüya alemi beni büyülemişti. Onun hayal gücüne dayalı eserleri, insanın iç dünyasına farklı bir pencere açıp insanın kendisini  rüyaların, düşlerin ve sembollerin zengin dünyasınında hissetmesine neden olur. Bu sebeple bu sergi beni çok heyecanlandırdı ve bu sergiyi nihayet gezebilme imkanı buldum.


Sergi beklediğimden öte daha da beni içine çekti. Çünkü sergide sadece tablolarını değil aynı zamanda heykellerini,dokuma eserlerini de görebilme imkanına sahip oldum. Seçkide Sobreteixims ve Yanık Tuvaller serileri gibi, sanatçının sanat tarihine iz bırakmış eserleri de yer alıyordu.   Gerçekten sergi çok güzeldi. Şimdiye kadar İnternet ortamında görmediğim eserleriyle karşılaşmak beni oldukça heyecanlandırdı.  Sergiyi izlerken düşünmeden edemedim Neredeyse tüm eserler  öylesine ruhuma dokunuyordu ki  modern sanatların görsel sanatlardaki izdüşümü  beni içine alabiliyordu.Sergiyi izlerken aynı yüzyıla  denk gelen müzisyenlerin müziklerini düşündüm. Müzikal seçimlerimle görsel sanatlardaki seçimlerim arasında  dağlar kadar fark vardı. Müzikte neredeyse Barok dönemde asılı kalmışken  görsel sanatlarda Joan Miro gibi sürrealist ,modern, hatta Dadaist izler hoşuma gidiyor. Haksızlık etmeyeyim  Joan Miro ile aynı döneme denk gelen müzisyen Erik Satie de sevdiğim müzisyenler arasındadır ama  yine de bu anlamdaki seçimlerim oldukça farklı.Yine de sergiyi gezerken aklıma gelen müzisyen Erik Satie dir.


Eric Satie, gerçekten de Miró'nun sanatının o dönemdeki müzikal bir yansıması gibi düşünebileceğimiz bir isim. Satie'nin minimalist ve ironik tarzı, Miró'nun renkli ve hayal gücü dolu dünyasıyla güzel bir tezat oluşturuyodu. 20. yüzyılın atonal ve melodisiz yapısı, birçok kişi için meydan okuyucu ve zaman zaman rahatsız edici olabilir. Müzik, doğrudan duygusal bir tepki uyandırdığından, bazı modern parçaların karmaşıklığı ve yenilikçiliği, daha tanıdık ve harmonik melodilere alışık olanlara zor gelebilir.


Miró'nun sanatı ile 20. yüzyıl müziği arasındaki bu farkı irdelemek, sanatsal zevklerimizin ne kadar çeşitli ve kişisel olabileceğini göstermekte. Belki de bu iki farklı sanat dalındaki seçimleriniz, sanata nasıl yaklaştığınız ve ondan ne beklediğinizle ilgilidir. Miró'nun özgür ve yaratıcı anlatımları, belki de Satie'nin müzikal ironisiyle daha iyi örtüşüyordur.

 

Müzik ve görsel sanatlar arasındaki ilişki oldukça karmaşık ve bireysel. Bu her iki alanda da yapılan seçimler kişisel zevnleri, kültürel arka planı ve yaşanmışlıkları  aynı zamanda anlık ruh durumunu içinde barındırabiliyor. Müzikte, görsel sanatlarda insan duygularının ifade ediş biçimi olarak ele alınsa bile  seçimlerde farklılıklar oldukça şaşırtıcı. İster istemez kendi düşüncelerimdeki bu farklılığı masaya yatırdım. 

 

Öncelikle müzik ve görsel sanatlar arasında  direk bir koşutluk olmak zorunda mı?


Bu sorunun yanıtı çok kolaydı. Eğer böyle bir koşutluk olsaydı klasik müzik dinleyicileri ya da uygulayıcıları bana kızabilir ama  klasik müzikte modern 20. yüzyıl müziğine hiç ısınamadığımı itiraf edebilirim.  Klasik müziğin var olduğu andan itibaren bir burjuva müziği olduğu bir gerçek. Ve klasik batı müziği halktan oldukça kopuk bir seyir izlemiştir. Aynı zamanda Klasik Batı Müziğinin modernleşmesi görsel sanatlara göre daha karmaşık ve katmanlı bir  yapıya sahip olmasından dolayı çok kolay olmamıştır.  Görsel sanatlarda bir esere baktığınızda  daha soyut ve kişisel bir hikaye oluşturabilirken  müzikte daha doğrudan bir iletişim vardır. Ve bu iletişim herkese aynı şekilde ulaşmaz. Klasik Batı Müziği geleneksel yapıları kırarak  yeni arayışlara girdiğinden  kişinin beklentileri üzerine fazla kafa yormaz.  


Her dönemin nesnel koşulları öncelikle felsefi yönde filizlenirken bu düşüncelerin sanata yansıması öncelikle görsel sanatlar, edebiyat gibi alanlarda yol alırken en son müzikte odaklanır. Edebiyat ve görsel sanatlar  toplumda ve siyasal koşulların eleştirisini  ve bunun estetik bir yapıya dönüşmesini sağlarken Klasik Batı Müziğinde  bu eleştirel potansiyel  çok daha sınırlıdır.  Bu da ister istemez Klasik batı Müziğinin halktan kopuk yapısı içerisinde küçük bir azınlığa hitap etmesiyle son bulur. Belki de Klasik Batı Müziğinin ticari kaygısı  müzisyenler de eleştirel duruşu arka plana atıyor olabilir. Doğal olarak Klasik Batı Müziği toplumsal değişimle pek fazla ilgilenmez.


Yine de müziğin kendisine haksızlık etmek istemem. Klasik Batı Müziği dışında  toplumsal sorunlara,politik durumlara , kişisel deneyimler daha doğrudan  ve etkili bir şekilde değinerek  eleştirel  duruş sergileyen bir çok müzik türü vardır. Punk ya da Rock bunların başında gelebilir. Neden Klasik Batı Müziği bu türler gibi karşı koyuşu ortaya koyamıyor.?


Bir kaç cümlede bunun nedenini ortaya koymuş olsam bile  kuşkusuz başka nedenlerden de kısaca söz etmek gerekiyor. Örneğin Klasik Batı Müziğinin çok uzun yıllardır süregelen ve gelenekselleşmiş form yapısı  buna engel olabilir. Ama en önemlisi kuşkusuz  Klasik müziğin hedef kitlesinin elit ve bir kısım  kişiye hitap ediyor olmasıdır. Geniş kitlelere ulaşmak çok daha farklı bir sınıf bilinciyle doğru orantılıdır.


En büyük hayalim Klasik Batı Müziğinde geniş kitlelere ulaşabilecek güce sahip olmasıdır. sadece bestecilerin kişisel duruşuna  değil  yaşadığı topluma  görevini yapabilecek güce erişmesidir. Aksi takdirde Klasik Batı Müziği  salt eğitim müziği olmaktan başka bir yerde olamayacaktır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederiz.

Yorumunuz incelendikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.