26 Haziran 2017 Pazartesi

Biz niye bunalıma girmedik?


Photo; Sanem Uçar



Tasaffuf müziğinin en seçkin melodileri etrafa yayılırken semazenler büyük bir uyum içerisinde sema ediyordu. Gerçekten ben de kendimden geçmiş bir halde bu uyumu izlerken ister istemez sol tarafımda bir sinek vızıltısı gibi sürekli olarak mızmızlanan yaklaşık 10 yaşındaki bir çocuğun annesiyle muhabbetine kulak misafir olurken ney in o huzur veren sesinden oldukça uzaklaştığımı fark ettim.

Belli ki çocuk kendisi için hiç bir şey ifade etmeyen bu gösteriden sıkılmıştı. Annesi de çocuğu ikna etmeye çalışırken inanılmaz bir sabırla ve en yumuşak ses tonuyla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu

Çağımız çocuklarının galip gelmediği bir savaş görmedim. Biraz sonra ayrılacaklardı tabii. Çocuğun yüzündeki zafer ifadesini sırtı bana dönük olsa da görebiliyordum. Onlar çocuğun hızlı adımlarına ayak uydurarak ayrıldıklarında Mevlana aklıma düşüverdi;

"Harf’ler yetmedi anlaşılmama, bari hâl’den anla."

Kendi kendime gülümsedim;  sadece bu çocuk değil, kimse artık anlamıyor Mevlana...

Gösteri bittikten sonra biraz soluklanmak için bir yere oturdum ve demli çayımı yudumlarken tam karşımdaki masa da  bir aile oturuyordu. O gece şansım 10 yaşındaki çocuklarla açılmış olmalı ki suratı beş karış asılmış yine 10 yaşlarındaki bir çocuğa annesi bir şeyler anlatıyordu. Babası olduğunu düşündüğüm adam bir süre sonra kadına çıkışmaya başladı;

Yeter ama ya, yaşıtın mı ki karşındaki büyük büyük laflar ediyorsun kendi çocuğuna. Anlamıyorsa yaşayarak öğrenecek bu ne yahu!!!

Olur mu dedi kadın adamın bu ani çıkışına ve devam etti;

Bunalıma mı girmesini istiyorsun, kolay mı onun için arkadaşlarından, alışkanlıklarından ayrılmak?

Tam bu sırada suratını beş karış asmış çocuk devreye girerek;

Bana ne ben başka bir okulu gitmem diyerek tartışmanın sonlanmasını sağladı. Çünkü adam; ben gidiyorum elimden bir kaza çıkmadan toplanın diyerek hesabı ödemeye gitti.

Olaylar artık beni pek ilgilendirmiyor. Benzer olaylara o kadar sıklıkla denk geliyorum ki ve ister istemez kendi çocukluğuma dönmek istedim. Sahi biz neden bunalıma girmezdik? Hiç mi travma yaşamazdık?

Çocukluğumun 1-7 yaş arası Hamburg'ta geçmişti. Bambaşka bir dünyadan oldukça farklı bir dünyaya Erzincan 'a annemler bizi anneannemlerin yanına bıraktığında hem alışkanlıklarımızdan, hem anne ve babamızdan olmuştuk. Yaklaşık 2 sene onları göremeyecek seslerini duymayacaktık ta ki kesin dönüş yapıp abimle beni anneannemlerin yanından alana kadar.Acı duymayı, kendimizi yalnız hissetmeyi, sıkılmayı, başka bir şey arzu etmeyi bizler de bilirdik.Ama bunlar yaşanıldığında hiç bir zaman bir bunalımla sonuçlanmazdı. Çok mu salaktık acaba? Ya da bizleri koruyan neydi?

Erzincan'dan sonra İstanbul'a yerleştiğimizde mutlu olduğumu hatırlıyorum. En azından artık anne ve babamız yanımızdaydı ve İstanbul henüz tecavüze uğramış bir kadın gibi darmadağın değildi. Her mevsim farklı kokan sokaklarında doyasıya eylenir, Bodrum, Çeşme, Antalya'nın denizlerine hiç ihtiyaç duymadan evden oyun oynamak için çıktığımzda içimize giydiğimiz mayolarımızla serinlemek için kendimizi Marmara'nın masmavi sularına bırakırdık. Öylesine küstahtık ki aynı zaman da en büyük sorunumuz bugün nereden denize gireceğimiz sorusu olurdu. Çamlık mı?, Süreyyapaşa mı yoksa Caddebostan mı? Ve bu serüvenimizde ailelerimiz yanımızda olmazdı. Tüm mahalle çocukları birlikte hareket eder, birlikte iş yapmanın en büyük keyfini yaşarken bizi yalnız bırakan ailelerimiz bizleri sevmiyor muydu acaba diye bir soru aklımıza gelmezdi.. Çok mu sorumsuzdu bizim ailelerimiz?

Bu kendi küçük cumhuriyetimizde yaşadığımız mutluluk İzmir Aliağa ya taşınmamızla son bulurken hüzünlüydük elbette ama ailelerimizi suçlamak ve bunalıma girmek gibi bir durum yaşamadık.

İstanbul'un en güzel zamanında İstanbul u terk ederek Aliağa'da o zaman plaj evleri diye bilinen sadece beş evden oluşmuş yeni yerimizde gözyaşsız yeni yaşama merhaba derken çok kısa sürede o beş evdeki ailelerle yaşanılan muhteşem günler başlayacaktı. Karşımızda güneşin batışını seyretmeye doyamadığım bir körfez, evden çıkıp caddeyi geçerek kendimizi serin sularına attığımız bir deniz, geceleri beş evin anne baba ve çocuklarıyla birlikte oynadığımız saklambaç, bahçelerden dalından kopardığımız meyveler ve gecenin bir yarısında ailelerimizle yakamozların arasında yüzdüğümüz anların mutluluğu bir ay kadar sürecekti. Bir tatilin en güzel anını yaşarken geri kalan kısım tekrar Erzincan'da geçirilecekti.O günkü koşullarla üç gün sürecek yolculuğumuzda Aliağa daki günlerin coşkusunu Erzincan da başka coşkular alacaktı.

Tüm bunları hatırlarken kime üzüleceğimi açıkcası kestiremedim. Ama ibre bugünün çocuklarından yana...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkür ederiz.

Yorumunuz incelendikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.