Sayın Şengör;
Bugün Armağan Çağlayan ile birlikte yaptığınız ve gazetelere
yansıyan söyleşinizi okurken ; ben ülkemle ilgili olarak sürekli endişelenirken
ve geleceğimizle ilgili umutsuz düşüncelere sahipken, bilim adamı yönünüzle
ortaya koyduğunuz bir çok düşünceyle çok daha fazla umutsuz olmamı sağladınız.
“Bilimsel düşünceden örnekler vererek, bilim felsefesi
okumak istemeyenlere bilim nasıl çalışır, nasıl düşünülür, bunu öğretmek için
yazılmış bir kitap.”
Diyerek yeni kitabınız Newton Neden Türk Değildi? Kitabınızı o k u m a m a k için kanıt taşıyan bilimdışı cümlelerinizle bir kez daha çok sade bir
vatandaş olarak beni karanlıkların en kuytu köşelerine attınız.
“Türk milletinin şu anda içinde bulunduğu feci durumun tek
nedeni cehalet. Başka hiçbir nedeni yok. Kendimizi idare edemiyoruz, çünkü
cahiliz. Adam gibi bir sağlık sistemi geliştiremiyoruz, çünkü cahiliz. Ciddi
bir sanayimiz yok, çünkü cahiliz. Birbirimizi kazıklayarak yaşayabileceğimizi
düşünüyoruz, çünkü cahiliz. Bunun nereye gideceğini göremiyoruz!”
Sıradan bir insan
bile ülkeyle ilgili olarak sizin eleştirilerinize benzer cümleler kurabilir.
Yeminle Galatasaray Üniversitesinden mezun olmamış,
Fransızcanın “F” sini bile bilmeyen ben bile zaman zaman bunu düşünmekteyim.
Üstelik çok sıradan bir üniversiteden mezun olup, hayatını müzik eğitimine
vermiş biri olarak bu cümleleri kolaylıkla kurabiliyorum. Ama en azından belki
de müziğin bütünü oluşturma olgusunun hücrelerime işlemesi sebebiyle, bu
düşüncelerime kaynak olacak cümlelerin ardından ne yapılması gerektiği
konusunda da birkaç cümle ekleyebiliyorum. Bu cümleleri de eklerken sosyoloji,
ekonomi, tarih gibi olguları da işin içine katmadan edemiyorum.
Bir bilim insanı olarak benden çok daha ileri de olmanız
gerekirken benzer tavır içersinde olmamız bana göre düşündürücüdür.
“Bizim cahil olmamızın en önemli sebebi Türkiye’de
aristokrasinin olmamasıdır.”
Bu kurduğunuz cümleyi ret etmem.
Peki neden
aristokrasi oluşmamıştır? sorusuna cevap vermeyi de düşünüyor musunuz? Sanayi
devrimini yapmamış bir ülkenin doğal olarak Burjuvazi Sınıfını oluşturmaması
gibi sosyal bir gerçekliği de başka bir sohbetiniz de mi ortaya koyacaksınız?
Doğal olarak alt yapısı gelişmemiş ve bunun sonucunda da üst yapı kuruluşları
olan eğitim, sağlık, sanat gibi olguların gelişememesi gibi sosyolojik bir
gerçeklik bilimsel bakış açınız da yok mudur?
Gazeteci olarak Fatih Altaylı’ya olan hayranlığınızı da sorgulayacak
değilim. Kişisel zevk ve seçimleriniz beni hiç ilgilendirmez.
Sayın Altaylı’yı da elitler içerisine koyarken;
” Fatih
Altaylı var. Çok kaliteli insanlar bunlar. Ama iş yaptırılamıyor hiç birisine.
Fatih Altaylı gibi bir adam spor yazıları yazıyor. Bizim, malum biliyorsunuz
Marmara Araştırmaları var. Fatih bizi ‘Teke Tek’ programına davet etti. Xavier
Le Pichon ile gittim, beş dakika sonra Fatih geldi. Uzun uzun özür diledi, beş
dakika geç kaldığı için. Ondan sonra cebinden bir kâğıt çıkardı, Xavier’e ve
bana dedi ki, "Bu soruları soracağım size. Bu sorular içinde çok absürd
sorular var. Ben gazeteci olduğum için, bana bu soruları halk soruyor"
dedi. "Ben mecburum size bunları sormaya. Sizden ricam mümkün olduğu
kadar, bunlara da cevap vermeye çalışmanız. Zırva demek istiyorsanız deyin ama
niye olduğunda söyleyin" dedi. Sonra Fatih aksansız Fransızca konuşuyor.
İngilizcesi de çok güzel. Tabii Xavier kendisinin kibarlığına, işbilirliğine,
zekasına ve bilgisine hayran oldu. Ayrılırken "Beni Paris'ten çağırsan,
gelirim" dedi.”
Şeklindeki açıklamanız da benim açımdan ibret vericidir.
Gerçekten çok bilimsel yaklaşımınız var sevme nedenlerinizi de ortaya koyarken.
Ancak halkı küçümsemek ve önemsememek hatta söylediklerini “zırva” bularak bunu
vurgulamaya çalışan cümlelerinizi bu halkın içinden biri olarak kabul etmiyor
ve hakaret olarak ele aldığımı bilmenizi istiyorum.
Sizinle söyleşiyi yapan kişi şaşırmışa benziyor ve soruyor;
“Sizin Fatih Altaylı’yı elit olarak tanımlamanıza, çok
şaşırdım.
Ee öyle, ne yapalım? Bir kere iyi bir aile çocuğu, iyi
okumuş bir insan, Galatasaray mezunu, San Diego mezunu. Boğaziçi’ni saymıyorum
çünkü üniversite değil. Ama Galatasaray önemli bir müessese, San Diego da
palavra bir üniversite değil. Değil mi? La Jolla Oseanografi Enstitüsü'nün
olduğu yer. Buralarda okumuş bu adam. Ondan sonra gelmiş, çok önemli adamlarla
çok ciddi röportajlar yapmış. Ben Fatih’in yaptığı röportajlara bayıldıydım. Bu
adam, adam gibi gazeteci. Ben hiçbir zaman Fatih’in yalakalık ettiğini
görmedim.”
Sizi bu anlamda kutlamaktan başka bir şey yapamam
açıkcası daha çok şey yazabilirim de
asıl önemli konu;
“Kenan Evren’in 12 Eylül döneminde yaptığı her şeyi
onaylıyorum.” Cümlenizdir.
Bu anlamda da kişisel bir seçimde bulunma hakkınız var,
kimse size “hayır sevmeyin” diyemez.
Bakın sadece bu konuyla ilgili olarak
başka bir roman çıkabilir. Ama bunu yazan kişi siz olmazsınız.
Galatasaray
mezunu, San Diego mezunu olmayan biri yazacak olursa okuma tenezzülünde bile
bulunmazsınız ve doğal olarak farklı düşünceleri öğrenebilme şansınız bu
anlamda sıfırdır.
Bilim insanı, herhangi bir konuya kendi fikirleri dışında da
bakabilen kişidir diye bildiğim için ne kadar çok yanıldığımı bir kez daha
gösterdiniz.
İnsanlara dışkısını yedirmek gibi insanlık onuru sayılan bir
konuyu işkence gibi görmeyip bunu doğal bulan düşünceniz ise kelimenin tam
anlamıyla ibretliktir. Hele bunu açıklamak için verdiğiniz örnek olarak;
“Hattâ 'House MD'
dizisini seyrettiysen, orada sevgilisinin hastalığını teşhis edebilmek için
Antarktika'daki genç bir teknisyen, kızın hastalığını uzaktan teşhis etmek
zorunda kalan Dr. House'un, Skype'ta isteği üzerine sevgilisinin idrarını
tadıyor!”
Cümleleriniz üzerine;” bilimsellik nedir? “ diye bir kez
daha tartışacak hal bırakmadığınız için size teşekkürler.
Söylenecek çok şey var da; “değer mi?” diye soru sorduğumda verdiğim cevap nedeniyle
yazımı burada sonluyorum.
Bir kez daha sordum kendime,bu ülke de neden evrensel düsünen insanlar yetismez diye..?
YanıtlaSilSorunuza verilecek cevap kuşkusuz vardır ama öyle bir hâle geldik ki düşüncelerimizi toparlayıp yazmak bile artık anlamını yitirdi.
YanıtlaSil